Beklerken kaybetmek sadâkati.

Beklemenin verdiği gücü sabırsızlığın yok ettiği umut ile ödedim ben. Evet çok doğru.. Bugün halen bekliyor olsaydım seni halen bir umut bir yerlerde bana gülümsüyor olabilirdi. Senin gelmeyişin umudun elvedasını kolay kıldı sanırım. İnsanın tutunduğu tek dalın kırılması demek, ölmek değildir de nedir? Evet çok doğru ben öldüm. Öldüm çünkü umut adına ne bir filiz nede bir tohum var düş toprağımda.
O kadar kurak kaldı ki düş tarlam, yağmur yağsa sevince kapılacak tek bir çiçeği, tek bir tohumu bile barındırmıyor. Lakin ah vah edip hayıflanacak, isyan edecek, kızacak yüzüm dahi yok. Bu daha da zorlaştırıyor her şeyi. Zira insanlar seçimler yapmak zorunda, ben yanlış seçimi yaptım.
Yanlış sen’den doğru umutlar bekledim. Yanlış sen’i ben sandım açıkcası. Yanlış sen’e açtım çölümü. En özel şeyimdir çöl benim için bilirsin. bileceksin pardon bilecektin.. Lakin artık lüzum kalmadı. Çoktan yok oldu, tükendi ıssızlaştı malum çöl sensiz.
Evet, sadakat diyordum, en çok güvendiğim özelliğim yanlış insanların uğrunda harcandı gitti, tükendi. Hani demiştim ya daha önce tam 2 yıl önce burada şöyle bişey:
”
Yani ayırırsan iki parçaya zamanı, benim için saat veya dakikalar yok. Hatta ne bileyim günler aylar haftalar yıllar falan da yok. Senden öncesi ve senden sonrası var sadece o kadar. Senden öncesi şuan, senden sonrası da sana bu yazıyı okuttuğum günden itibaren başlayacak.
”
Ahh tükenmiş umudum, çözümlenemeyen gücüm, mavi düşlerimin rengi üzgünüm. Çok üzgünüm yanlış sen’e okuttum ömürlük düşlerimin çağlayan varlığını. Yok ettim bilerek, yanlışlarımla, sabırsızlığımla. İşte bunu farkettiğim günden itibaren ölen umutlarımı gelecek olan ecelle taçlandırmaya karar verdim.
Zaten ölmüş biri bir kez daha nasıl ölecek derlerdi insanlar. Meğerse Ölün bir insanın tacı sonraki ölümlerle beliriyormuş kafasında, anladım.
Ellerimle yok ettim gelecekteki “biz”in sarsılmaz, ter temiz düşlerini.
Affet..
Ya gelsin asıl ölüm, taçlandırsın bu bariz ihaneti.
Ya da sen gel, bağışla.. Kopsun umutların kıyameti.