Halen inanıyoruz.

İnandık, o kadar inandık ki gözümüzle gördüklerimizi inkar etmeye başladık. Hep inancımıza sığındık, hep ondan destek bulduk. Her seferinde yanıldık, her seferinde kahrolduk. Sizi bilemem de, ben en çok dualara inandım. Boş dualara. Hükmü olmayan dualara. Yorulmadan, pes etmeden yıllarca umut ederek inandım. Sonuç her zaman ki gibi oldu. Her şey boşa, tüm dualar hükümsüz.
Zamanında demiştim yinelemekte fayda var: “Öyle bir imtihandayım ki dualar bile hükümsüz”. Böyle bir imtihanda başrolde oynadım tabiri caizse. Yahu hep umutsuzluktan bahseden insan aslında gizli, söyleyemediği umutları taşır cebinde. Ama söylemekten çekinir bir gün elinden onu da alırlar diye. Sonradan fark ediyorsun ki zaten cebinde ki kırıntı umutlar çoktan boşalmış. Umut sandığın dualar seni çoktan terk etmiş bile. Peki şimdi cevap ver neyimize güvenelim? Neyimize inanalım ki yaşamak için sebebimiz olsun? Yok, bu sorunun aslında cevabı yok. Bu sorunun cevabı derin bir boşluk.
Bazen düşünüyorsun “Sadece dualar yetmez! Çabalamak lazım” kesinlikle diyorsun bunu. Demesen bile illaha ki biri çıkıp bu küçük yanılgıyı önüne iteleyecektir senin. Ne kadar çabalasan da olmadığını acı bir şekilde görüyorsun. Lanetlendim mi? Ulan nerede hata yaptık ki yaradan bile elini çekmiş bizden diye dövünmemek elde değil.
İnanarak, haykırarak, hıçkırarak ettiğin dualar bir süre sonra yerini boş dualara bırakıyor. Öyle boş dualar ki bunlar içi bir o kadar dolu. Bir o kadar sorgu bir o kadar isyan barındırıyor. Ölmek için dua ediyorsun. ”Al canımı kurtulayım artık!” diyebilecek kadar gücün oluyor ama, buna inanmayacak kadar tükendin artık. Uğrunda çabaladığım dualar bile kabul olmuyorken bu neden olsun diyorsun. Bu duanın uğrunda çabalamak o kadar tehlikeli ki yıllarca inandığın her şeyi bir kenara bırakıyor. Acımasızca cezalara bırakıyor.
Bir insan duası uğruna çabalaması yıllarca bize doğru olarak öğretilmedi mi? Hiçbir şey yapmamak ile uğrunda çok şey kaybedecek kadar çabalamanın arasında bir fark olmadığını nasıl anlayacaksınız? “Canımı al” diye ettiğin duanın uğrunda çabalayıp kendi canını alsan büyük cezalara maruz bırakılmayacak mısın? O zaman neresi doğru bu çabaların? Neden ettiğimiz dualar çabalarımız ile çakışıyor? Neden boş yere umutlarından olan biz oluyoruz?
Dünya da halen yaşamak için ihtiyacımız olan tek şey umutlarımız iken onları neden dualarımızla, çabalarımızda bilinçlerimize yem ediyoruz? Yaşamayı dahi istemeyecek kadar umutsuz olmayı, yok olmayı ne ara bu kadar başarıyla tamamladık. Dualarımız bu sürece etki etti mi?
Senin ömrünü adadığın dualara başkaları tesadüfen ulaşmış ise biz neye inanıyoruz? Hayallerin dahi çalınabiliyorken biz neden duaları kilitli kasalarda saklıyoruz?
Yahu her şeyi kafasının içinde yaşayan insanların imtihanları neden bu kadar acı dolu oluyor? Her seferinde yaptık, her seferinde daha kötülerini düşünüp mutlu olmaya çalıştık. Şükrettik. Biz doğru olanları yaptık. Doğru olduğunu bildiğimiz şeyleri değil. Doğru olanı yaptık.
Biz her anlamda inandık, nasıl istedilerse öyle ibadet ettik. Öyle yaşadık, öylede inandık. Karşılığında biraz iyiliği, şefkati, merhameti hak etmedik mi? Neden bizim sakındığımız bütün yanlışları yapan insanlar bizden daha mutlu. Neden bu insanlar bizim, uğruna hayatımızı verdiğimiz ama hiç kavuşamadığımız duaları yaşıyor? Biz yanlış olanları mı yaptık yoksa bize yanlış olanlar mı öğretildi?
Kafamızın içinde oluşan bu gerçekleri anlatmayı, yazmayı, konuşmayı neden hep korkarak düşündük. Geri durduk?
Bilmeniz gerek, bu dünyanın bize bir sevinç sözü var. Ufak bir mutluluk sözü var. Bizim yaşarken kahrolmayı öğreten değil, yerden tutup kaldıran bir ele ihtiyacımız var.
Ve son bir şey daha söylemem gerek,
O el hiçbir zaman gelmeyecek.