İbrahim Yavuz Kişisel Blog

Şans, kader, kısmet, nasip

31.01.2022
862
Şans, kader, kısmet, nasip

Çok dolup taştı, önceden bu taşmalar boşa gitmesin diye hiç değilse yazıya dökerdim, şimdi ondan bile bıkmışım. Son yazımı bile yıllar önce yazmışım hatta, halbuki ne çok severdim. Güzel yazar mıydım bilmiyorum fakat bu soğuma durumu araya girmese ve devam etseydim şu an çok güzel yazıyor olurdum bundan eminim. Tabii ana konumuz bu değil, hoş bir ana konumuz var mı ondan da emin değilim. Fakat ileride yazdıkça göreceğim ki bir değil birkaç ana konumuz bile olacaktır.

İnançlar Kavramı Üzerine

Evet sanki felsefi ya da bilimsel bir yazı yazıyorum da kavram açıklaması yapacak gibi bir başlık oluşturdum. Neyse bozuntuya da vermemek lazım. Aslında yazarken hem üzüleceğim, hem uyanacağım garip bir durumun içine düştük. İnanç deyince olaya biraz manevi yönden bakmaya çalışayım, zaten başka bir yönden de nasıl bakılır bilmiyorum. Yani ahlaki, dini değerler üzerine biraz konuşalım.

Çok değil, 4 veya 5 yıl hatta daha da erken bir zaman diliminde geçmişe dönüp kendime bakıyor olsaydım, şu anki halimden daha çok kendimle gurur duyuyor olurdum. Bu tabii ki sadece açıklamaya çalıştığım konu yönünden öyle, yani inanç değerleri üzerine. Diğer yönlerden de kendime bakacak olursam zaten bu da bana diğer ana konu başlıklarını çıkaracaktır, belki deneriz.

Böyle söylüyor olmamın nedeni sanırım çok inançlı, bazı değerlere saygı duyan, ibadet ve diğer dini değerleri yerine getirmeye çalışan ve bunu show maksadıyla kullanmayan biri olmam nedeniyleydi. Gerçekten o konuda geçmişe dönüp bakarsam bunu içim rahat şekilde kendimde görebilirim. Gelelim ki şimdiki zamanda maalesef bu durum değişmiş durumda. Aslında bu da tabii ki tamamen bazı şeylerden kopmuş, sıfırlanmış hale geldiğim anlamına gelmemeli. Çünkü halen içimde bir savaş var, hangi tarafın baskın çıkacağını sanırım tahmin edebiliyorum.

Peki bu noktaya nasıl erişebildim? Ne yaşadım, neye üzüldüm, neyi sorguladım ki bugün bu savaşı vermek zorunda kalıyorum? Bu soru cümlelerinden sanırım yüzlerce çıkarabilirim. Benliğime sorulması gereken çok fazla soru var fakat cevaplar hep eksik, yarım. Bunun nedeni bu savaşın halen bitmemiş olması tabii ki. Bitse size net konuşurdum.

Öncelikle yıllardır artık kendime, maneviyatıma, inancıma sorup, dert ettiğim hususlara değinelim.

Şans, kader, kısmet, nasip. Aklıma bu 4 kelime geldi, bunlar artırılabilir ama lüzum yok her birine ayrı ayrı değinmeyi düşünmüyorum. Hepsini genel bir incelemeye sokacağım. Zaten çerçeve hepsinde aynı. Öyle bir düzen, sistem hayal edin ki, çalışmak, çabalamak, koşturmak tek başına asla yetmiyor olsun. Eğer istediklerini ya da ona yakın bir şeyleri, başarıları elde etmek istiyorsan, bu yukarıda bahsettiğim dörtlüden birine sahip olman gerekiyor. Mesela şanslı olman gerekiyor. Eğer bu bahsi geçen 4 harfli şey, yaradılışında sana bolca serpiştirildiyse bahsettiğim çalışma, koşturma çabalarına ihtiyacın dahi kalmıyor. Beklenen başarılar, karşılıklar sana altın tepside sunuluyor, bunu hak ettiğin ya da hak etmediğinin bir önemi yok, sana yakıştırılmış, yazılmış, uygulanmış artık her ne derseniz.

Böyle bir kişi iseniz zaten dünya sizin. Sizin üzerinizde fazla durmaya gerek yok, gelin görün ki tam tersi iseniz şansınız, kısmetiniz yok ise belki de hak etmenize rağmen alamadığınız karşılıklar sizin için “imtihan” oluyor. Sabır testi oluyor, “öyle olması hayırlıymış” oluyor. Şimdi o zaman burada varacağınız son nokta nedir? Öyle bir kavramdır ki işte bu nokta zaten dünyada da sunulamamış bir şey. Neden hak ettiğinizi anlamadığınız bir şey: ADALET.

Bu dünyaya, neden geldiğimiz, nereye gideceğimiz belli, inkar da edilmez. Fakat şu da var ki bu dünyadan da geçiyoruz. Yaşıyoruz. İçinde bulunuyoruz… Yani burada da geçirmemiz gereken bir vakit var. Bunun zor veya kolay olacağı sonraki hayatımızı da etkiliyor elbette. Kimisi için kolay, rahat, ferah, kimisi için de korkutucu. Aslında bu paragrafı yazmakta çok zorlandım, çünkü doğru kelimeleri seçmek çok zor. Bunun yanı sıra bir isyan izlenimi de vermek istemiyor, tehlikeli cümleler kurmak istemiyorum. Fakat sorgulamak da yanlış gelmiyor.

Kimin; neyi, nasıl, ne şekilde yaşayacağı aslında en baştan belli. Buna karar veren en büyük etkenler de belli. Yukarıda geçirdik o sözcükleri. Şimdi bunların insanın bu dünya hayatına kattığı zorluk, öfke bu denli belirgin iken yaşamayı arzulamak ne kadar kolay olabilir. Madem bu zorlukları göğüslemek zorundayız dayanağımız nedir. Sadece sığınmak mıdır. Nereye kadar, insanın patlama noktasına ulaşması ne kadar uzun sürebilir ki…

İşte aslında uzun sürmüyor. Fakat bundan sonrasını çok devam ettirmeyeceğim, ettirmiş ve sonuca bağlamış olsaydım, savaş bitmiş olurdu. Halen bitmemiş olması ve daha ne kadar süreceğinin de belli olmaması buna engel olacaktır.

Şimdi, yukarıda bahsedilen taraf az çok kendini belli etti. Ve savaşı alır ise insana nasıl bir şeyler katacağı, kaybettireceği, nasıl sonuçlanacağı zaten belli. Fakat diğer taraf ne diyor, neyle savaşıyor?

Aslında üst tarafın ismi “gerçek” olsun. Fakat bu bahsedeceğim taraf da onun tersi olan “sahte” değil. Bu tarafı isimlendirmek gerekirse ben buna da “umut” derdim. Yani gerçek ile umudun savaşı. Çok mantıklı görünmüyor değil mi? Savaş sadece zıt kutuplar arasında olmuyor aslında. Konu böyle hassas ise bu tür savaşlar da çıkabiliyor.

Bir gerçek var ki umut konusunda söz sahibi olacak olan en son kişi benim. Bunca yıldır umutsuzluk ismi verilen hastalığı yakından tanıdım, tecrübe ettim. Yendiğimi düşünmesem de hiç değilse yenmeye yaklaştığımı biliyorum. Fakat ince bir çizgi üzerinde duran kavram. Öyle bir şey olur ki tüm verilmiş olan savaşı dakilar içerisinde kaybedebilirim. Umut konusu öyledir, bazen tek bir şey her şeyi, tüm çabayı yıkmaya yetebilir. Ya da vazgeçmenize. O nedenle sonuca ulaşmadan, yendim demek çok zor.

Konudan çok sapmadan, savaşın “umut” tarafına geçersek, onun silahı, derinlerden gelen tarifsiz bir ses sadece. Herhangi bir kanıt, mantık veya el ile tutulur bir tarafı yok. Sadece özet şekilde; içten içe doğruyu bildiğimi, karanlık tarafa yönelmememi, bir gün aradığım şeyi bulacağıma ve ikna olacağıma dair fısıltıları kalbime sürüklüyor.

Doğru ve yanlışı ayırt etme konusunda zorlandığımız şu günlerde, zamanın akışına kendimizi bırakmaktan başka çaremiz yok gibi duruyor. Belki umut tarafının bana fısıldadığı kanıta bir gün ulaşabilirim. Umarım bu kanıta dünya boyutunda ulaşmam da mümkün olur, şimdilik tek bildiğimiz o çünkü.

Yazmak istediğim daha çok şey var, bahsetmek, değinmek istediğim. Fakat neden ise artık bunları kafamda toparlama konusunda zorluk çekiyorum. Bu nedenle ile parça parça ilerlemek sanırım benim açımdan daha uygun olacak…

BİR YORUM YAZIN

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

İbrahim YAVUZ Kişisel Blog 2012-2018 ® https://dovizkurlaricanli.com